Popüler olanlar

Yazar: Blogger by Hementasarim.com 2.05.2015

Vakitlerden bir gün şarkılar onu anlatıyordu yine, sabahın erken saatlerinde gözleri açılmıştı onu düşler halde. Geceler zaten geçmek bilmiyordu onlar için. Suçsuzlar aralarında bir suçlu arıyordu adeta. Dönemsel döngünün çarkında kaybolmuşlardı halbuki. Zamansız ve mekansız geçiyordu hayat. Yıllar önceki maziye götürmüştü takvim yaprakları Kasım'ı. Hemen yanı başındaki aynaya bakmaya koyulmuştu. Saçlarının döküldüğünü, sakallarının ve bıyıklarının da ağardığını fark etmişti. Yüzündeki çizgilere takılmıştı gözleri. Gözlerindeki solukluğu ve yorgunluğu görür olmuştu. Zamanın meyhanelerde geçişini, evde yalnızlığıyla kavrulup hasretle yandığını seyretmişti uzun yıllar boyunca. 
Eline aldı takvim yapraklarını. sırasıyla bugünün tarihini arayıp durdu. Bilmiyordu ki zaten bugün günlerden ne olduğunu. Kopardı onlarca yaprağı. Bakındı en son kopan yaprağa. Perşembeyi gösteren takvimle konuşmaya başlamıştı. ''Söyle ey zamanın belirteci bugün günlerden ne? Yıllın kaçı, hangi aydayız biz?'' Her zaman ki sessizlik ve yanıtsızlık kaplamıştı evin içini. Duvarlarla konuşurken, eşyalarla dertleşip aynalara haykırırken alamadığı cevaplar, aklında ve zihninde ruhunu daraltan sorular yine yanıtsız, cevaplar gelmek bilmez haldeydi. Kalemi yazmaz olmuştu kapısı çalınmaz olduğu gibi. Sesini yıllardır duymaz olmuştu hasretiyle yandığı Eylül'ünün sesini duymadığı gibi. Yürümekte zorlanıyordu, tıpkı Eylül'ünü düşünmeden durmanın zor olduğu gibi. 
Eylül ayı yaklaşıyordu yine Eylül'süz. Yapraklar dökülüyordu yüreğinde yarinin Eylül'ünün dökülüşü gibi. Yaşının kaç olduğundan habersizdi, aynı yarinin de nerede olduğundan habersiz. 

Akşam vakti çökerken, sonbahar rüzgarı esip yaprakları savururken Kasım da yatağına uzanıyordu Eylül'ünden ve Eylül'ünün takvim yapraklarını saydığından bihaber. Eylül vaktiydi nitekim. Eylül de takvim yapraklarını karıştırıyordu Kasım'dan habersiz ve umutsuz. Takvimler her ikisine de bulundukları zamanı anlatamamıştı ama her ikisini de zamanda son birlikteliklerinin olduğu ana götürebilmişti. 

''Günaydın hayatım, nasılsın?''
''Seni gözlerimin gördüğünde hissettiğim huzuru ve mutluluğu sadece bir iyi sözcüğüyle anlatabileceğimi sanmıyorum hayatımın tek anlamı.'' Kasım'ın edebi sözcüklerinde aşk bahçesine dalmıştı Eylül. Aşklarının baharındaydılar ve sevgiden gayri hiç bir şey düşünemiyorlardı. Kasım ilk gülüşündeki şefkati ve ihtişamı her gülüşünde hatırlıyor ve daha dün gibi yaşamaktaydı. Mutluluklarına kara bir bulut çökmüştü. Akan nehir taşmış, tufan olup yutmuştu huzurlarını. Savrulurken yapraklar karanlığı da beraberinde getirmeye başlamıştı. Telefonlara cevap vermez olmuştu Eylül. Küçük bir anlaşmazlık girmişti araya gelecekten habersiz. Eylül'ün öfkesi sarmıştı tüm güzellikleri. Kasım'ın sualleri, telefon çağrıları yanıtsız kalmıştı. Ummuyordu böyle olacağını. Yolda giderken rast gelmişti o berbat manzaraya. Ötelerde birilerini görmüştü bedbaht kalabalık arasında. Eylül'ü biriyle, karanlık gibi yüreğine köz düşüren biriyle görmüştü. Yanılgı mıydı? Aldanmış mıydı? Gözleri kararmış, yüreği öfke ve acizlikle yanıyordu. Günlerce içi içini yedi. Nefret tohumları Eylül'ün yüreğindeydi Kasım'ın yüreğindeki öfke ve acıdan habersiz. 

Haftalarca Kasım'ın zihnini meşgul eden bu acı yüreğini kemiriyordu. Eylül ise Kasım'ın ona küçük bir tartışmada çıkışmasına öfke duymuş ve alınmıştı. Kasım'ın sert ve anlamsız çıkışmasına karşı bir türlü yumuşamıyordu. Sinirlerine ve öfkesine hakim olamamış ve Kasım'dan kopmuştu. Haftalar sonra Kasım aldatıldığını düşünürken yıkıldı o acı olayla, o deprem gibi üzerine çöken dünyayla. Eylül de yıkılmıştı, Kasım'ın çıkışmasına, anlamsız ve yersiz haykırışlarına. İçi içini kemiriyordu. 

Yine takvim yapraklarını karıştırırken o günü, o tarihi görmüştü Kasım. 1 Mayıs'ı, işçi ve emekçi bayramı olarak bilinen ama aslında tüm yurdu kana bulayan o günü. Eylül'ünü görmüştü ötelerde yine. Yüreğinde bir kıpırtı, bir heyecan vardı. Koca meydanda iki katlı evlerin kenarında yürümekteydi Eylül. Kasım ardından koşuyordu kızıl bayrakların kapladığı sokakta. Polisle eylemciler arasında bir kargaşa çıkmıştı. Ulaşamıyordu bir türlü Eylül'üne. Tam ulaşmak üzereyken haykırdı ''Eylül'' diye. Eylül duymuştu sesi. Sesin geldiği yere dönmeden, sesin kime ait olduğunu anlamıştı. Kalbi hızla atmaya başlamış, kıpır kıpır olmuştu. Heyecan ve mutluluk kaplamıştı tüm bedenini. Aşkını, canını görecekti belkide birazdan. Ardına döndüğünde beş altı adım vardı aralarında sadece. Etrafın kargaşası, gürültüsü biran susmuştu sanki. Etraf boşalmış ve tüm meydan Eylül ile Kasım'a kalmıştı adeta. Kasım gözlerinde kaybolmuştu yarinin. Eylül'ün tüm öfkesi ve siniri kaybolmuştu. Kasım'ının kollarını açması için dua ediyordu koşup sarılmak için can atarken. Pişmandı öfkesine, gidişine Eylül. Kasım'ın ise yüreğindeki azap bir nebze dinmişti ama hala zihninde aldatılmanın verdiği bedbaht sözcükler, yüreğinde çekilmez acı belirmişti. 

Kasım henüz toparlamıştı kendini. Tüm olanları unutup, yarine koşmak için adım atmıştı ki, Eylül aniden bir adım geriye attı ve yanında duran bir erkeğin elini tuttu. Gördüklerine dayanamamıştı Kasım. Yıkılmıştı o anda. Aldatılmıştı. Yıkılmış ve perişan bir halde öylece kala kalmıştı. Durmuştu onun için dünya Eylül'ü o halde gördüğünde. 

Dev bir patlamayla sarsılmıştı bedeni Kasım'ın. Etraf karanlığa bürünmüştü. Gözlerinin önünde toz bulutuna karışan ve yok olan Eylül'ünü aramaya koyulmuştu. Saatlerce sürmüştü arayışı. Sonunda eli boş bir şekilde yıllar geçirmeye başlamıştı. Eylül'ün de gözlerinin önünde kaybolmuştu Kasım. Gözlerini açtığında günler geçmişti. Yanı başında ise gözleri görmeyen, yönünü bulabilmesi için sürekli birinin elinden tutmasına ihtiyaç duyan kuzeni bulunuyordu. 

Yıllar acılarla geçmişti her ikisi içinde. Kasım Eylül'ünün kendisini aldattığını düşünerek geçiriyordu ömrünü. Eylül'ün o patlamada yok olduğunu düşünüyordu. Aldatıldığı yanılgısına ve Eylül'ünün öldüğü kanısına düşmüştü. Eylül ise patlamada yari Kasım'ın öldüğü yanılgısındaydı ama yıllarca bir gün geleceği umuduyla gözlerini açıyordu her sabah. Kasım'ın kendisine hala nefret dolu bakacağı, yine çıkışacağı korkusuyla da olsa beklemekten usanmamıştı. Şimdi öte diyarlarda takvim yapraklarına bakıyordu Eylül. Özellikle sakladığı takvim kağıtlarını sıralamıştı;  14 Kasım, 22 Kasım, 27 Aralık, 14 Şubat, 14 Mart ve 1 Mayıs...

Umutlar bile umutsuzdu iç kuruntularda Kasım'ın, hayaller bile anlamsızdı inatçı ve yersiz gidişlerinde Eylül'ün. Eylüller geçiyordu Kasımlar gelmeksizin...

Görüş belirtin

Blog aboneliği | Yorum aboneliği

- Copyright © Mevlüt Baki Tapan - Powered by Hemen Tasarım - Designed by Johanes Djogan -